14 Kasım 2007 Çarşamba

Bir Hizmet Şehidi: Ahmet Hamdi Altuntaş


M.NİHAT MALKOÇ

Trabzon’un, adı pek duyulmamış ilçesi olan Köprübaşı, vatanını ve milletini sevenler yatağıdır. Burası Türkiye’ye mal olmuş, adını şerefli insanlar listesinin başına yazdırmış merhum Adnan Kahveci’nin, Recep Yazıcıoğlu’nun toprağıdır. Futbolun efendisi olarak gördüğüm kıymetli Fatih Tekke’nin baba ocağıdır. Buradan çıkan kişilerin hepsi memleketine hizmet etmeyi şahsi meselelerinin önünde görmüştür. Çok zor şartlar altında yaşama mücadelesi veren bu yörenin fedakâr insanları, gittikleri her yerde ekmeklerini taştan çıkarmayı becerip helalinden kazanmayı gaye edinmişlerdir. Bu insanlardan birisi de Köprübaşı’nın onurlu duruşunu karakterinde gösteren ve dürüstlüğü her şeyin önünde gören hizmet şehidi Ahmet Hamdi Altuntaş’tır. Genç yaşta hain bir saldırı sonucu aramızdan ayrılan Altuntaş, biz Köprübaşılıları yürekten yaralayarak ilçemizde büyük bir boşluk bırakmıştır.

Ahmet Hamdi Altuntaş, Köprübaşı gibi ekmeğin aslanın ağzında olduğu bir ilçede doğmuş, ilkokulu Fidanlı köyünde, orta ve lise öğrenimini ise Köprübaşı Lisesi’nde tamamlamış değerli bir ağabeyimizdi. Aynı dönemlerde okuduk Köprübaşı Lisesi’nde… Fakat o bizden daha ileri sınıflardaydı. Ben onun kardeşi Yılmaz’la aynı sınıfta okuyordum. Şimdi Yılmaz, İstanbul’da dershanecilik yapıyor. Coğrafya alanında eğitim veriyor.

Merhum Ahmet Hamdi, Fidanlı köyünün Tekke Camii’nde uzun yıllar imamlık yapan Vahit Hoca’nın oğluydu. Vahit Hoca, Köprübaşı Kur’an Kursu’nda benim de hocam olmuştur. Ahmet Hamdi, babasından iyi bir dini terbiye almıştı. Bunu davranışlarında görmek mümkündü. Liseden sonra ekmeğini çıkarmak için Köprübaşı Belediyesi’nde zabıta olarak göreve başlamıştı. Burada 1991 ile 1994 seneleri arasında görev yapmıştı. Köprübaşı’nda görev yaptığı süre içerisinde insanlarla çok iyi geçinmiş, fakat görevinin gereklerini de hiçbir zaman unutmamıştı. O, insanlara hep tatlı dille, ikna metoduyla yaklaşırdı. Şiddet, kavga ve gürültünün olduğu bir ortamda o adeta bir panzehir olup şiddet zehrini yok ederdi.

1966 senesinde Fidanlı köyünde doğan Ahmet Hamdi Altuntaş, çok dürüst ve başarılı bir zabıtaydı. İşini severek yapıyordu. Köprübaşı onun için bir duraktı. Trabzon’a gitmeyi aklına koymuştu bir kere. Büyük şehirde büyük işler yapacaktı. İşi zordu, riskliydi. O bunun farkındaydı. Cesurdu, gözü pekti, korku onun mahallesine uğramazdı. Devletin çıkarlarını her şeyin üstünde görürdü. İnançlarını içine hapsetmeyi sevmezdi. İnançlarını eylemlerine yansıtırdı. Zabıtalık mesleğinin en büyük sermayesi dürüstlük olmalıydı. O, ucunda ziyan olsa da doğru bildiğini yapmaktan hiç çekinmezdi. Cesaretli bir duruşu ve kişiliği vardı. Zaten bu dünyadan göçüsüne zemin hazırlayan da belki bu özelliği oldu. Hizmetin gereği neyse onu hakkıyla ve layıkıyla yapar, yanlışlıklara ve yanlış insanlara göz yummazdı.

Merhum Ahmet Hamdi, mesleğinde ilerlemeyi, yeni bilgilerle kendini daha da geliştirmeyi kafasına koymuştu. Onun içindir ki İstanbul’da zabıta komiserliği kursuna katıldı. Kısa zamanda Trabzon Belediyesi’nde tanındı ve sevildi. Fakat o tanınmak ve sevilmek için böyle davranmıyordu. Dürüstlük, adalet ve cesaret onun karakterinin ayrılmaz hususiyetleriydi. Trabzon’da zabıta komiseri olarak pek çok mahalde görev yaptı. Onun adamı yoktu. İşini dürüstlük ilkesinden ayrılmadan yapanlar onun has adamıydı.

İşini çok seviyordu Zabıta Komiseri Ahmet Hamdi… Bir gün görev başında şehit olacağı aklının ucundan bile geçmiyordu. Niye öldürülsün ki… Zira kimseyle kişisel bir hesabı yoktu. O devletin koyduğu kanunları harfi harfine uygulayan bir memurdu. Aldığı paranın karşılığını alnından akıttığı teriyle veriyordu. Fakat ter akıtmadan, hak, hukuk gözetmeden kısa zamanda çok para kazanmak isteyen insanların varlığını hesaba katmamıştı. Belki bu yüzden fincancı katırlarını ürkütmüştü. Herkes Ahmet Hamdi Bey kadar dürüst ve işine bağlı değildi. Onun ilkeli duruşu, dürüstlükten nasibini alamamış bir kısım insan müsveddelerini ürkütmüştü. Lafla ikna olmayan kaba yaratılışlı kişiler, hile ve desiselerine çomak sokanları susturmayı, silaha sarılarak işlerini halletmeyi bir çözüm yolu olarak bellemişlerdi. Ama birileri canlarını siper ederek bu oyunu bozmalıydı. Ahmet Hamdi bu oyunu bitirmek için kendini feda etmişti. Onuruyla ölmeyi onursuz yaşamaya tercih etmişti.

Trabzon esnafı kısa zamanda merhum Ahmet Hamdi’yi sevmişti. Çünkü o, esnafla iyi ilişkiler kuran bir kişiydi. Az ve öz konuşan, insanları incitmekten sakınan bir tabiatı vardı. Bilinenin aksine zabıtalar esnaf dostuydu. İşini hakkıyla yapanlar, ahilik anlayışıyla müşterilerine yaklaşanlar ilk övgüyü Ahmet Hamdi Bey’den alırlardı. Zira doğrular ödüllendirilmeliydi, vatandaşı aldatanlar cezalandırılmalıydı. Namuslular her türlü hayatî riskleri göze alarak namussuzlar kadar cesur olmalıydı ki bu memleket düze çıkabilsin.

Şiddeti çözüm olarak görenler, 1998 senesinde Trabzon’un Çömlekçi mevkiinde zabıta komiseri ‘adam gibi adam’ olan Köprübaşılı Ahmet Hamdi Altuntaş’ı susturarak kirli kan denizlerine bir damla daha akıttılar. O henüz 32 yaşında, ömrünün baharında arkasında onlarca gözü yaşlı insan bırakarak ebediyete ‘şehit’ sıfatıyla göçtü. Allah rahmet eylesin.

Trabzon Belediyesi, hayatını hiçe sayarak görevini her şeyin önünde gören bu büyük vazife adamını unutmadı, unutturmadı. Onun adını Meydan’daki Zabıta karakoluna verdiler. Meydan civarında dolaşırken gözlerim hep o levhaya takılır, merhumun kısa, fakat onurlu hayatı, bildiğim kadarıyla gözümün önünden geçer, vefanın ölmediğini düşünür, buruk bir haz duyarım. Demek ki vefa da, dürüstlük de ölmedi, bundan sonra da ölmeyecek…

Hiç yorum yok: