8 Şubat 2009 Pazar

Gül Kokulu Memleketim, Sana Hasretim...

M.NİHAT MALKOÇ

Şehirler insanlığın ortak hafızasıdır şüphesiz. Doğulan şehirler olduğu gibi, doyulan şehirler de vardır. Doyulan şehir hiçbir zaman doğulan şehrin yerini tutmasa da orada yaşamaya mecbur hissederiz kendimizi. Hayatın kelepçeleri bizi bu şehre bağlar sıkıca. Fakat gönüllerde boy veren hasrete kim engel olabilir ki!... Bizi doğduğumuz kentlerden hangi güç koparabilir ki!... Doyulan şehirle doğulan şehir arasında uzar gider yürekleri yaralayan, hayalleri paralayan bu bitimsiz keşmekeş… “Sıla burcu burcu, ille ocağım” dizesi yankılanır gönül duvarlarında. Sual zincirini uzatsak da cevap alamayız asık suratlı duvarlardan… İçimizi kemiren kaygılar ve hasret yüklü sorular beklenen karşılığı bulamaz hiçbir zaman…

Trabzon’un Köprübaşı ilçesi de doyulan olmasa da, doğulan şehirdir bizim için… Burada gözlerini dünyaya açanlar belli bir zaman sonra gurbette bulurlar kendilerini. Yaban ellere düşen gönülleri yas bürür bundan sonra. Sürgün duygular kurşun gibi çöker belleğe. Hasret ateşi yürekleri küle döndürür. Hırçın dağlar yol vermez yurdundan uzaktakilere.

Köprübaşı bahtımın yıldızı… Namusum, şerefim ve haysiyetim, benim güzel memleketim… Kavgalarımın, sevdalarımın, düşlerimin, emeklerimin şahidi… Şimdi çok uzaklarda bağrına hasret hançeri saplanmış bir çaresizim. Sensin dertlerimin ilacı, gönül yarama merhemsin. Umutlarım kırık, paramparça… Şimdi irtifa kaybeden bir tayyare misali masmavi göklerinde süzülüyorum yalnız başına. Kalbimin kuytusuna saklanıyor sana dair hayaller ve hatıralar… Düşe kalka büyümüşüm bereketli topraklarında. Nasırlarım ancak kabuk tutmuş. Şimdi senin hayalin düşer yüreğimin kuytularına. Sesim yankılanır badanası dökülmüş duvarlarda, sen olurum her gece yarılarında. Gel gör ki yaralı kalbim kurtulamıyor hasret ve elem kelepçesinden. Umutlarım Kaf dağının ardında. Şimdi titreyen dudaklarımda hep aynı nakarat tekrarlanıyor: “Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm, nerdesin be gülüm!…”

Sürmene, Araklı ve Çaykara ilçeleri arasında sıkışıp kalmıştır Köprübaşı… Manahoz deresi boyunca uzar gider bahtı karalı, gönlü yaralı bu şehir… Köprübaşı, “Göneşera” diye de bilinir eskiler tarafından. Dokuz mahallesi ve dört köyü olan ilçenin merkezde 200 olan rakımı köylere çıkıldıkça binli rakamlara ulaşır. Kacalak dağı Güneşli’nin tepesinde görkemli bir anıt gibi yükselir. Köprübaşı’nın en yüksek yeri 2742 rakımlı Madur dağıdır. Soğuksu, Ebeler, Küçük Kangal, Harman, Ağaçbaşı, Yangın, Vizera, Mincena, Sulak, Köşk, Taşlı ve İsmail Ağa Yaylaları sağlık dağıtır misafirlerine. Yeşilin kırk tonu burada gülümser size.

Ah memleketim!... Şimdi dağlarında düşlerim kadar beyaz kar salkımları vardır. Yaz akşamlarının sıcaklığı sinmiştir gönlün yamaçlarına. Avulot’ta el ayak çekilmiştir besbelli. Köylere inmiştir yaylacılar… Köşk yaylası uzun sürecek ayrılığın hüznüyle hasret nöbetine durmuştur. Viran evlere sinmiştir yaz boyunca yaşanan doyumsuz hatıralar… Yayla kokuşlu güzeller artık tutmuştur köy yolunu… Can yangınları ten yangınlarına karışmıştır. Yanık yüzlü analar yeni yayla mevsimine kadar köylere akın etmişlerdir. Madur dağına çoktan yağmıştır kar… Dağ bağrını açmıştır fırına ve tipiye; rüzgârlar şişirmiştir gönül yelkenlerini.

Şiir kadar saf, yanık bir türkü kadar kasvet vericidir yüreklerde bıraktığın izler… Şimdi ciğerlerime nefes yerine sana dair sıla hasretini çekiyorum gece gündüz demeden… Bağırsan duyamam ki sesini, çağırsan koşup gelemem yollar ırak… Özlemin kor gibi yakar yüreğimi. Hoyrat rüzgârlarına salmışım yalın ayak çocukluğumu. Bereketli topraklarında bulmuşum sofraları süsleyen bin bir türlü lezzeti. Ayran kokan yayık tereyağının tadını çoktan unutmuşum. Gökten boşalırcasına yağan yağmurlarında ıslanmayı ne çok özlemişim. Ya köy çocuklarıyla toprağa çömelip misket oynamayı… Mile(misket) oynamak için evdeki gömleklerden kopardığım kopçalar(düğmeler) için yediğimiz dayaklar hiç unutulur mu? Hepsinin acı tatlı hatırası kaldı belleğimde. Zamanın mahzeninde nostaljiye dönüşmüşler şimdi. İnsanıyla, havasıyla, dağıyla, taşıyla, kuşuyla bir başkadır memleketim. Gurbet yazgısı alnımıza kazınalı beri türkülerde bulduk teselli… Kavuşmak mı, kim bilir daha ölmedik.

Köprübaşı; göklere komşu köyleriyle, yemyeşil yaylalarıyla, oksijen deposu ormanlarıyla yalancı bir cennettir benim gözümde. Şehirlerin kasvet verici havası burada yerini bir tatlı huzura bırakır. Mısır ekmeği ile yoğurt bir araya gelince değmeyin keyfimize. Başka bir şey aramayız gayri. Yanında bir de fasulye turşusu olursa kral sofrasına dönüşür.

Köprübaşı derin bir vadide geleceğin rüyasını görür her gece. Türkiye’ye mal olmuş değerleriyle mağrurdur şüphesiz. Bir kenarda unutulmuş olsa da, umutlarını yitirmez hiçbir zaman. Yarınların bugünlerden daha güzel olacağı düşüncesini kaybetmez bu küçük, şirin yer... Bir gün hatırlanacağını, gözlerin kendisine döneceğini, iş ve aş kapıları açılacağını hayal eder durur. Yarınların gül kokan sabahlarına bırakır düşlerini. Ayrılık ateşinin bir gün vuslatla dineceğini, gurbete savrulan evlatlarına kavuşacağını umut eder ağaran şafaklarda. Umut dağları göklere değdirir başını. Aynaların hakikatlerle yüzleşeceği günler yakındır besbelli.

Köprübaşı hatıralarımın mahşeridir. O anılar ki şimdi gözümde canlanır, nostalji vatan yapar içimde. Neler yaşamadık ki bu güzel topraklarda, neler görmedik ki acıya ve hüzne dair… Anamın nasırlı elleriyle yoğurduğu hamurlar kabarınca cirikta etmek için toplanırdık soba başına. Zeytinyağında nar gibi kızaran ciriktaları paylaşmak hiç de kolay olmazdı. Ne mücadeleler verirdik bir parça cirikta için… Kızgın yağın etrafında nice cambazlılar yapardık. Bir tas sıcak çorbaya kanaat ederdik. Sabahları muhlamaydı ve kuymaktı baş yiyeceğimiz.

Dağların ardındaki şehir Köprübaşı, Manahoz deresiyle nice sırlarını paylaşır. Bulutların sadık dostudur. Arpalı’dan yola çıkan köpüklü sular Sürmene’de masmavi sulara karışana kadar, başını taştan taşa vurarak yol alırlar. Toprağa can vermesi gereken sular boşa akar durur hep... Güneş her seher vakti karanlığın kalbine indirir gümüş işlemeli hançerini. Gündoğan, Akpınar, Fidanlı; Köprübaşı’na tepeden bakar ağlamaklı gözlerle. Arpalı karlı dağların eteğinde üşür zemherilerde. Yalnızlığı kendine yoldaş edinir çaresizce. Çifteköprü, Güneşli, Yağmurlu; Köprübaşı’nın birbirinden güzel köyleridir. Türk futbolunun gözbebeği, yeşil sahaların yıldızı Fatih Tekke, Çifteköprü’dendir. Onunla gurur duymaktadır bu şirin köy.

Köprübaşı yalnızlıktan bıkmıştır, eski günlerini özlemektedir. Gidenler geri gelmez, gelenler burada kalmaz. Büyükdoğanlı, Dağardı, Emirgan, Konuklu, Küçükdoğanlı, Yılmazlar; Beşköy’ün bahtı karalı köyleridir. Büyük acılar yaşamışlardır 1998 senesinde. Aradan on yılı aşkın bir zaman geçse de her yıl 7 Ağustos’ta acılar tazelenir Beşköy’de. Bu beldede yetişmiştir Recep Yazıcıoğlu’yla Adnan Kahveci... Bu topraklarda hayata açmışlardır gözlerini. Bu derelerin berrak sularından kana kana içmişlerdir. Bütün Türkiye gibi Köprübaşı da bu mümtaz insanları unutmadı, bundan sonra da unutmayacak. Onları gönlünde yaşatacak.

Harmantepe’de zaman bir anıtın gölgesinde canlanır. Bu anıta bir tarih kazınmıştır altın harflerle. Bu anıtta dile gelen görkemli bir tarihe kulak verelim: “26 Haziran 1916’da Türk kuvvetleri hücuma geçerek Ağaçbaşı Yaylasındaki Rus kuvvetlerini Soğuksu’ya çekilmeye mecbur etti. 29 Haziran 1916’da Harmantepe Kabanbaşı hattında 36 saat süren muharebelerde 60. alayımız topçu atışı ve süngü hücumu ile Rus kuvvetlerini perişan ederek Avulot’a kadar püskürttü. Bu çatışmalarda 60. Alay 7 zabıt, 150 nefer zayiat verdi. 15 Temmuzda Bayburt, Ruslar tarafından işgal edildiği için Türk kuvvetlerine geri çekilme emri verildi. Türk kuvvetleri Harmantepe’yi şehit Bayram Çavuş ve arkadaşlarına emanet ederek çekilirken tepeyi Bayramtepe olarak selamladılar.” Bu yiğitler şimdi dağ başlarını tutmuştur hatıralarıyla. Tarih onları çoktan kaydetmiştir unutulmazlar listesine. İşte bu noktada sözler dudaklarımdan süzülüp kahramanların aziz hatırasıyla berceste mısralara dönüşür şimdi:

“Dağların kucağında uyuyan yiğit erler
Mübarek kanınızla vatanlaştı bu yerler
Alır mı mermer taşlar teninin ateşini?
Çoktandır arş-ı âlâ görmedi bir eşini”

Köprübaşı sözcüklere ve sözlüklere sığmayacak kadar büyük ve anlamlı benim gönlümde. Bu vadinin eski güzel günlere dönmesi, dostların gurbet elde değil, doğdukları yerde doyması en büyük dileğimizdir. Gül kokulu memleketim her gün büyür sana hasretim!

Hiç yorum yok: