31 Mayıs 2008 Cumartesi

Seni Kalbimize Gömdük Hocaların Hocası…

M.NİHAT MALKOÇ

Ölüm meleği Azrail, çok sevdiğimiz ve değer verdiğimiz Ahmet Hilmi İmamoğlu Hocamızı da aramızdan aldı. Üç-dört ay önce ziyaretine gittiğim hocamın ölüm haberi beni fazlasıyla müteessir etti. Son görüşmemizde sağlıklı günlerde buluşmak üzere ayrılmıştık.

31 Mayıs 2008 Cumartesi günü ebediyete göç eden hocaların hocası Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hilmi İmamoğlu’nu 1988 senesinde tanıma şerefine nail oldum. O yıl Köprübaşı Lisesi’ni bitirerek girdiğim üniversite sınavında KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümünü kazanmıştım. Okula kaydımı yaptırırken onun varlığından haberdar oldum. Köprübaşı’ndan bir hocanın bu bölümde olması bana büyük güven vermişti. Demek ki burada yalnız değildim. Kayıttan sonra ilk fırsatta kendisini ziyaret ettim. Çok sıcak karşılamıştı beni. Odası hiç boş olmazdı. Öğrencilerinin biri gider, biri gelirdi. Çünkü öğrencileriyle diyaloğu fevkalade iyiydi. Öğrencilere asla tepeden bakmaz, onlara dostça, arkadaşça yaklaşır, öğrencileriyle ilişkisi babayla evlat ilişkisini çağrıştırırdı.

İmamoğlu bizim hem hocamız, hem de babamızdı. Bazen dertlerimizi paylaştığımız bir ağabeyimiz olurdu. Onun yüzünün asık olduğunu hiç görmemiştik. O da bizim gibi bir insandı neticede. Üzüntülü günleri olurdu elbet… Fakat hiçbir zaman asık çehreyle girmezdi derse. Bütün sıkıntılarını sınıfın veya amfinin girişinde bırakır, sevimli ve sempatik bir yüzle karşımıza çıkardı. Eski Türk Edebiyatı sahasında başlı başına bir otoriteydi. Ders anlatma tarzı çok etkileyiciydi. Dersin başından sonuna kadar ders anlatmazdı, dersin bir bölümünü öğrencilerle muhabbete, latifelere ayırırdı. Çok zor olan Eski Türk Edebiyatı dersini nasıl etmişse etmiş, sevdirmişti bize. Onun dersini hepimiz iple çeker, zevkle takip ederdik.

Okul hayatında da, günlük hayatta da çok adil bir insandı. Aynı ilçeden olmamıza rağmen ders konusunda bir kere bile kıyağını görmemiştim. Belki buna ihtiyacım da olmamıştı. Beklentim de söz konusu değildi. Lakin aynı coğrafyada doğup büyüdüğümüz için benimle olan diyaloğu diğer öğrencilere göre daha ileri boyuttaydı. Çünkü ortak değerlerimiz ve ortak dostlarımız çoktu. İlk yıllarda çok eksikliklerim vardı. Bu hususta beni yönlendirmişti. Edebiyat bölümünde başarılı olmanın acı reçetesini sunmuştu bana. Ben de dediklerine harfiyen uymuş, kısa zamanda büyük bir değişim, gelişim ve dönüşüm yaşamıştım. Bu olumlu değişimimi bütün öğrencilere örnek olarak sunardı. Beni sürekli onure ederdi. Benimle gurur duyduğunu her fırsatta dile getirir, şevkimi ve heyecanımı diri tutardı.

Aramızdan ayrılarak ebediyete intikal eden ve bizi üzüntülere boğan Ahmet Hilmi İmamoğlu mert ve cömert bir insandı. Kalender yaratılışlı bir insandı o… Dünyanın malında, mülkünde ve makamında hiçbir zaman gözü olmamıştı. A.Ü Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni bitirmişti. Bizim okuduğumuz yıllarda Öğretim Üyesiydi. Hiçbir akademik payesi yoktu. Daha sonra doktorasını Atatürk Üniversitesi’ne bağlı olarak yaptı. Aslında buna hiç de niyeti yoktu. Çevresindekilerin zorlamasıyla bunlar gerçekleşti. Önce doktor, sonra yardımcı doçent doktor oldu. Fakat bu akademik kariyer payeleri onun için bir şey ifade etmiyordu. Farsçaya ve Arapçaya hâkimdi. Farsçayı öğretecek derecede biliyordu.

Muhterem Hocam İmamoğlu’nun çalışma alanı Eski Türk Edebiyatıydı। Osmanlıcaya olan hâkimiyeti herkes tarafından bilinirdi. En zor eski yazı metinlerini bile büyük bir maharetle okurdu. İşini hakkıyla ve layıkıyla yapardı. Dersini zorlaştırıp sevimsizleştirmezdi. Fakat dersin hafife alınmasına da asla müsaade etmezdi. İşi sıkı tutar, öğrenilmesi gerekenleri fazlasıyla öğretirdi. Üniversitede Eski Türk Edebiyatı ve Farsça derslerine girerdi.1980’li yıllarda Fatih Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü yapmıştı. 1990–1994 yılları arasında da KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü Bölüm Başkanlığı görevinde bulunmuştu. 1995 senesinde ise KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevini başarıyla yerine getirmişti. Fakat onun en çok zevk aldığı iş sınıfta öğrencilerine ders vermekti. O, idareciliği hiçbir zaman istememiş, idarecilik görevleri onu bulmuştu. Allah rahmet eylesin.

Hiç yorum yok: